Yeni Bir Yol Yeni Bir Hayat…

Tam 1 ay oldu Çekya’ya geleli, Prag’taki geçici evimize yerleşeli. Ne tuhaf değil mi…

Yaşamayan bilmez geçip giden onca zaman neler hissettik, ne sıkıntılar, stresler çektik hem de boş yere. Bir aksilik çıkar mı acaba diye her yeni meselede kaygılanmalar filan derken hooop bi sabah baktık evimizin eşyasını toplamışlar -ki hayatımın en profesyonel taşınmasını yaşadım bu süreçte- ertesi gün yüklemişler uçağa, tıra, benden önce yola çıkmışlar.

Şimdilik geçici evimizdeyiz. Yaklaşık 1 ay daha burada kalacağız. Kendi evimizi tuttuk ancak evde kiracı var ayrıca tadilat vs derken Aralık ortasında taşınacağız inşallah.

İlk 1-2 gün afallayabilirsiniz bu ülkede çünkü Çekçe ciddi bir problem olarak karşınıza çıkabilir. Hele bir de markette, restoranda İngilizce dahi bilmeyen personel olunca dert! Ama adapte oluyorsunuz işte 20 günde bile. Nerelerden ne alınır, nasıl gidilir, kime nasıl selam verilir vs bi bakmışsınız 1 ay olmadan öğrenmişsiniz.

Artık alışmaya başladığım için daha rahat hareket edebiliyorum. Yalnızca, herhangi bir eksiğimiz olmamasına rağmen insan “evinde” olmak istiyor. Açıkçası evimde olabilecek imkandan daha fazlası var ama yine de insan evini istiyor. Kendi evimize geçtiğimizde kendimi daha rahat hissedeceğimi zannediyorum.

Şimdilik 4 yaşındaki kızımla gün geçirmeye çalışıyorum. Havalar da buza kestiği için parka gidemiyoruz. 5-10 dakika market vs ye gidip koştur koştur geri geliyoruz. Esas eve geçince derlemek düzenlemek çocuğun okulu derken bir yoğunluk başlar herhalde.

Gelişimizin bazı detaylarına ara ara değineceğim, şimdilik ey okur sever takipte kalınız…

Evimden Bir Manzara

Son 8 yıldır oturageldiğim evlerin manzarası pek iç açıcı değildi.

Beton manzarası!

Üzücü bir durum elbette ama son birkaç aydır oturduğum evimde öyle hoş manzaralara denk geliyorum ki keşke resim çekmekten azıcık anlasam diyorum. Şimdiye kadarkileri kaydetmemiştim ancak bu akşam beni ilk anda ürküten sonra dikkatle bakınca anladığım bence muhteşem manzarayı sizlerle de paylaşmak istedim.

İşte o manzara.

Parça Kumaştan Ağzı Büzgülü Torba

Din Life kanalında gördüğüm bir parça kumaş değerlendirmesini ben de elimdeki parçalara uyguladım ve sonuç aşağıdaki gibi oldu.

Video linki için tıklayınız.

Videoda çok detaylı anlatım yok ama genel olarak basit bir proje. Ebatlara biraz kafama göre karar verip 8 ve 9 cm genişliğinde birçok parça oluşturdum.

1. Torbanın yan yüzü için 2 parça

2. Taban için 2 parça

3. Bağlamak için kordon

Ölçü olarak elimdeki bir kartonu baz aldım. Yan yüz eninden daire çevresini hesaplayıp taban yuvarlağını çizdim. Gerisi dik dik…

Siz de elinizdeki parça kumaşları değerlendirmek isterseniz kesinlikle bunu öneririm. Bu torbayı ne yapacağım derseniz kullanacak alan çok ama hiçbir şey bulamazsanız parça kumaş torbanız olur 😉

Pratik Kalıptan Bir Ceket


– 16 Şubat 2018 –

Pratik dikişten kestiğim bu kalıbı çok sevdim. Elimdeki küçük bir kumaştan kalıbı biraz uzatarak aşağıdaki ceketi diktim. Ceketin kalan parça parça kumaşlarından da biye yaptım.

Biye için AliExpress den aldığım biye aparatını kullandım, gerçekten büyük rahatlık. Herkese tavsiye ederim, kargo da ödemedim bir de uçakla geldi 1 haftada ☺

Ceketi de artık bahar gelince giyeceğim inşallah…

Allah’a emanet olun.


19 Eylül 2019

Bahar gelince giymedim ceketi. Neden derseniz içine giyecek kafamdaki gibi bir elbise bulamadım, dikmedim de. Hamilelik sonrası da omuzlarım genişleyince artık giyme şansım hiç kalmadı bu nedenle şu anda dolap uygulamasında satışta. 


10 Şubat 2021

Daha önce diktiğim ceket yazısına erişmek için tıklayınız.

Montaigne’in Denemeler’ini Okudum

Yıllar önce, sanırım ortaokuldayken yaşadığımız ilçe kütüphanesine üye olmuştum ve Denemeler i ilk o zaman okumuştum. Rus klasiklerinden çok sonra…

Sadece popüler bir kitap olduğunu biliyordum. Çocuk aklımla padişahlardan bahsettiği kısım dışında aklımda pek de yer etmemişti. Ama şimdi tekrar okuyunca daha bir ilgi çekici oldu. Hoşuma gitti.

Montaigne ilginç birisi. Bolca parası olup, lüks içinde yaşayabilecekken ki yaşamış da zaten bu tarz bir kitap yazma işine girişmesi onun sıradan bir insan olmadığının en büyük göstergesi sanırım.

Farklı konularda fikirlerini paylaştığı bir kitap bu. Yunan mitolojisinden çokça şey görecek ara ara Fatih Sultan Mehmet ve Kanuni’ye de rastlayacaksınız. Açıkçası bazı kısımları hayretle okudum, fazlaca abartılmış söylentiler gibi duruyor ama normal sanırım.

Zannedersem orijinal Denemeler çok daha kalın. Hatta 2006 da çevrilmiş 4 ciltlik külliyat 1564 sayfa imiş. Ancak piyasadaki diğer kitaplarda Türkçeye yalnızca seçilmiş bazı kısımları çevrilmiş.

O kadar eski zamanlarda yaşayan zengin birinin böyle fikirleri olması sizi de etkileyecektir inancındayım.

‘Herşey B*ktan’ı Okudum.

Merhaba,

Dikiş ve bazı diğer planlarım istediğim gibi gitmiyor olsa da kitap okumaya istikrarla devam ediyorum.

Popüler kitapları pek sevmem ama bu kitabı kardeşim okuyamayınca bir de zaten yazarın bir başka kitabı sebebiyle bu kitabın popüler olduğunu duyunca bir şans vermek istedim.

Açıkçası birkaç bilimsel bilgi, Witold Pilecki, lobotomi ve dolayısıyla Antonio Damasio ile hastası Elliot dışında anlatılan neredeyse hiçbir şey ilgimi çekmedi.

Kendi adıma bu kitabın vakit kaybı olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle üzerine söyleyebileceğim pek bir şeyim de yok maalesef.

İskambil Kağıtlarının Esrarı

Goodreads Challenge için istikrarlı bir şekilde devam ederken ilk okuduklarımdan birisi de İskambil Kağıtlarının Esrarı oldu.

Lise yıllarımda okumuştum sanırım ilk defa bu kitabı. O zaman da çok etkilemişti beni şimdi de öyle… Çıngırak seslerinin ve armutlu gazozun bende bıraktığı his biraz tuhaftır. Hatta kitabı okuyan insanlarla yaşadığım tuhaf rastlantılar da olunca bende çözemediğim gizemli bir etki bırakmıştı bu kitap.

Bazı kitaplar vardır bitmesini istemezsiniz. Bittiğinde de başka bir kitaba eliniz gitmez içiniz sinmez; Otostopçunun Galaksi Rehberi, Puslu Kıtalar Atlası gibi. Bu kitap da öyle bir kitap.

Jostein Gaarder’ı herkes tanıyordur Sofi’nin Dünyası’ndan ama bu kitabını çoğu kişi nedense bilmez. Ama felsefeye ilginiz varsa bilmelisiniz. Konusu gayet ilginç ve dili çok akıcı. Kitabı okumama vesile olan kuzenime de buradan sevgilerimi iletiyorum.

Belirtmeden geçemeyeceğim bir diğer husus da kitabı dolap uygulamasından almış olmam. İkinci elden hoşlanmayanlar en azından kitap konusunda ikinci ele bir şans verebilirsiniz, ne dersiniz?

Kitaptan 1-2 alıntıyla yazımı tamamlamak istiyorum

“Evrenin istenmiş bir şey olduğuna inanıyorum ben. Bir gün, şu sayısız yıldız ve galaksinin ardında bir amaç olduğunu göreceksin.”

“… Eğer bir Tanrı varsa, o zaman insanların neler yaptığını derinlemesine inceleyerek bazı sonuçlara varılabilirdi.
‘Eğer beynimiz, onu anlayabileceğimiz kadar basit olsaydı’, dedi ve tam burada durdu biraz, ‘o zaman öyle aptal olurduk ki, yine anlayamazdık onu.'”

“Sokrates’le diğer herkes arasındaki fark, ötekilerin ondan daha fazla bir şey bilmedikleri halde, o azıcık bilgileriyle gayet memnun yaşayabilmeleriydi. Ve bildiği kadarından memnun olan insanlar asla filozof olamazlar.”

Yığından Kurtuldum! Sırada Ne Var?

Photo by Onur Bahçıvancılar on Unsplash

Şurada bahsettiğim görünen ve görünmeyen koca yığınlardan aylar önce kurtuldum. Ancak elbette yığınlar bitmiyordu. Halbuki biriktirici bir insan da değilim.

Bazı ayıklamalar sonucu bir kısım eşya muhtara, bir kısım eşya geri dönüşüme giderken bir kısmı da Letgo ve Dolap uygulamalarında yerini aldı.

Elektronik ve erkek giyim için kesinlikle Letgo öneririm. Orada daha hızlı gidiyor. Ancak kadın giyim, kitap, ev eşyası derseniz Dolap hem güvenli hem de orada daha fazla alıcı bulursunuz.

Lütfen biriktirmeyin.

Artık giyilecek durumda değil dediklerinizi H&M alıyor. Hem de sadece almakla kalmıyor onları tekrar ipliklerine ayrıştırıp yeni bir kıyafet üretiyor. Bu konuda kendi sitesinde ve YouTube üzerinde bilgiye erişebilirsiniz. Giyilir ama kime verebilirim ki dediğiniz şeyleri de Dolap, LetGo, ModaCruz, ÖzgürDönüşüm vb. platformlar üzerinden ister ücretli ister ücretsiz bir şekilde verebilirsiniz.

Ve Nihayet Karamazov Kardeşler Biter

Kitabı tamamlayalı 1 aydan fazla oldu ve ancak şimdilerde bundan bahsetme şansım oldu.

Önceki yazılarımda beni sıkan, “ama bu kadar da anlatacak ne var canım biraz kısa yazar insan” dediğim kısımlar için artık ‘kısmen’ böyle düşünüyor bununla birlikte çoğunlukla Dostoyevski’nin maksadını anlıyorum.

Psikoloji!

Bu kısımdan sonrası azıcık bir spoiler içeriyor. Bilginize…

Karakterlerin psikolojisini aktarabilmek istiyor bize. Ancak bu sayede sonunda olan biteni anlamanızı bekliyor. Aksi takdirde anlam verilemez tuhaf bir cinayet kalır elinizde.

Ve evet! Kitapta bir cinayet işleniyor. Hem de hiç aklınızda yokken…

Kesinlikle hantal ilerliyor olsa da belli bir bölümden sonra çok hızlı ilerleyeceksiniz. Gogol en sevdiklerimdendir ancak Dostoyevski de insanda tuhaf bir his bırakmıyor değil. Kitap bittikten sonra hani hep tadım esnasında kullandıkları bir kelime vardır ya “kekremsi” işte bende öyle “kekremsi bir tat” kaldı.

Kitabı uzun demeyip okumanızı özellikle de iyi bir çevirmenden okumanızı ayrıca tavsiye ederim.

Kreutzer Sonat

2021 kitap okuma challenge ın ilk kitabını okudum, bitti. Daha önce de okuduğum, Tolstoy’un en çok okunduğu söylenen eseri Kreutzer Sonat.

İsim bir Beethoven bestesinden geliyor. Neden bu isim derseniz baş kahramanın içindeki duyguları canlandıran Kreutzer Sonat’ın prestosu olduğundan.

Kısacık ancak içerisindeki fikirlerle çok etkileyici olduğunu düşündüğüm bir kitap. Kitaptaki fikirlerin aynı zamanda Tolstoy’un da şahsi fikirleri olması ayrıca hayret verici. Birçok fikre katılmasam da üzerinde durup düşünmek gereken ilginç noktalar da yok değil.

En çok müzikle ilgili kısım hoşuma gittiği ve belki de ben de biraz böyle düşündüğüm için o kısımdan kısa bir alıntıyla yazımı bitirmek istiyorum. Hemen öncesinde de belirtmeliyim ki kitabı ilk okuduğumda -yıllar önce- bu fikirleri endişe verici bulduğuma dair bir not almışım ama geçen yıllarda düşüncelerim belli ki epey değişmiş.

“…Nedir müzik? Nasıl bir etki yapar? Neden öyle bir etki yapar? Müziğin insan ruhunu yücelttiğini söylerler, doğru değil bu. Saçma! Bizim üzerimizde bir etki yapar, bu doğru, ama -kendi deneyimimden söylüyorum bunu- korkunç… korkunç bir etki yapar ama kesinlikle yüceltici değildir bu etki; ruhu yükseklere taşımaz, ruhu aşağı çeker; ruhu sıkıştırır, ayaklandırır. Bunu nasıl ifade edeyim, bilemiyorum; müzik beni, kendimi ve gerçek halimi unutmaya zorlar, beni kendim olmadığım, başka, bana daha candan, dostça gelen bir hale taşır. Müziğin etkisi altında, gerçekte hiç hissetmediğim şeyleri hissettiğimi, anlamadığım şeyleri anladığımı, kesinlikle gücümün ötesinde olan şeyleri yapabildiğimi zannederim. Bunu, müziğin aynen esneme ve gülmedeki gibi bir etki yaptığı varsayımı ile açıklıyorum kendime; uykusuz biriyimdir ama esneyen birilerini gördüğümde ben de esnerim ya da ortada gülünecek bir şey yoktur ama genede başkalarının kahkahalarını işitince ben de gülmek isterim. Müzik de dosdoğru beni onu besteleyen kişinin yazarken kendini içinde bulduğu duygu durumunun içine taşır….”

Kitabı okurken sonatı da dinlemeniz hoş olabilir.

Kitapla kalın…